Sayfalar

25 Ağustos 2013 Pazar

BÜYÜCÜNÜN AHİRETTEN NASİBİ YOKTUR

BÜYÜCÜNÜN AHİRETTEN
NASİBİ YOKTUR


“Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli
insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü
yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de)
Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek
suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, ‘Biz ancak imtihan için
gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme’
demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan
kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki
onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi.
(Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri
öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını
biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke
bilselerdi.” (Bakara, 2/102)
Dinimizde büyü ve sihirle uğraşmak büyük günahlardandır. Tarih boyunca büyü
ve sihir insanların hep gündeminde olmuştur. Hepimize gizemli gelen bu konunun
nasıl yapıldığı, insanlara tesirinin ne derece olduğu ve dinimizin bu konuya nasıl
baktığı hep merak edilmiştir. Bu konu hâlâ da sırrını korumaktadır.
İnsanların kendilerine ait olmayan bir alana yani gayb bilgisine ulaşmak istemeleri,
başka insanları buyrukları altına alma düşünceleri ve kısaca geleceklerini
öğrenme hissi bu yollara zemin hazırlamıştır.
Büyü, aldatmak, göz boyamak, oyalamak, uzaklaşmak, gönlünü çalmak, batıl şeyi
hak diye göstermek ve gizli işlem yapmak gibi anlamlara gelmektedir. Başka bir ifadeyle
“tabiat üstü âlem ile bağ kurmak yahut kendilerinde gizli güçler bulunduğuna
inanmak suretiyle bazı doğal nesneler kullanarak yapılan işler” olarak tarif edilmiştir.
Kâinatın tek sahibi, her şeye gücü yeten ve her şeye hükmeden âlemlerin Rabbi
olan Allah’tır. Adından da anlaşılacağı gibi o her varlığı terbiye eden yani ona görevlerini
öğretendir. Şimşek, gök gürültüsü, arı, inek, kuşlar ve taşlar hep O’nun emriyle
hareket ederler. Ne güneş ne de başka bir varlık O’nun emrine karşı gelemez.
O’na karşı gelen tek varlık yaptıklarından sorumlu olan insanlar ve cinlerdir.
Hem insanlar hem de cinler tarih boyunca semavatın gizli sırlarına vakıf olmak
istemişler ve bu yolla diğer canlıları egemenlikleri altına almayı amaçlamışlardır. Bir
zamanlar cinler korunan yerlerden bilgi çalmak için çabalarken, insanlar da hem
cinlerden hem de başka varlıklardan istifade ederek menfaat sağlamışlar ve sağlamaya
devam etmektedirler. Bu menfaat yollarından biri de büyüdür. Büyüde araç
olarak ruhlar, cinler, şeytanlar, canlı veya ölmüş bazı hayvanlar, cisimler, şekiller
hatta adların bile kullanıldığı bilinmektedir. Büyü, sonsuz güç sahibi Rabbimize
karşı bir meydan okuyuştur. Ayrıca Allah’ın dışında bir güç ve gizli bir kudretin
varlığını kabul etmektir. Bu ise tamamıyla şirktir. Bu yüzden bütün çeşitleriyle büyü
dinimizde yasaklanmıştır.
Bakara suresindeki bu ayette karı-kocanın arasını açacak bilgilerin varlığından
söz edilmektedir. Aynı zamanda bir kısım insanların bu işle uğraşarak kendilerini
değersiz bir şeyle mahvettikleri ifade edilmektedir. Konu ile alakalı Felak ve Nâs
surelerinde ise düğümlere üfleyenlerden ve insanların kalplerine vesvese verenlerden
bahsedilmiştir. Büyü ve sihir ile alakalı verilen bu bilgilerin yanında bizim için
en önemli bilgi, büyünün Allah’ın izni olmadan kimseye zarar veremeyeceğidir. Bu
itibarla büyü ile uğraşan ve büyücüden medet uman insanlar, yaptıkları güzel işlerin
boşa gideceğini ve ahiretten nasiplerinin olmayacağını bilmelidirler.
Büyünün Rabbimizin gücü karşısında hiçbir değeri yoktur. Öyleyse ne büyüden
medet ummalı, ne de büyü yapıldığı gerekçesi ile böyle insanlara gitmeliyiz. Bizim
tek sığınağımız Rabbimizdir. O bize yeter, O ne güzel bir dosttur. “Âyetü’l-Kürsi”,
“Nâs”, “Felak” ve “Fatiha” surelerini bol bol okuyarak bu tür eylemlerden Rabbimize
sığınalım.

Hiç yorum yok: