Sayfalar

13 Mart 2015 Cuma

ALLAH’I ÇOKÇA ZİKRETMELİYİZ

ALLAH’I ÇOKÇA ZİKRETMELİYİZ


􀂭ِ“Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Onu sabah akşam tespih edin. O,
sizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için size merhamet eden; melekleri de
sizin için bağışlanma dileyendir. Allah müminlere çok merhamet edendir.”
(Ahzâb, 33/41-43)
Metnini ve mealini okuduğumuz bu âyet-i kerîmede Rabbimiz, biz iman edenlere
kendisini çokça anmamızı, sabah akşam onu tespih etmemizi emretmektedir.
Bizler Rabbimizin bu emrini severek ve isteyerek yerine getirmeliyiz. Çünkü sahip
olduğumuz bütün nimetler Allah’tan gelmektedir. Ayrıca Allah, gönderdiği ilahi
emirler vasıtasıyla bizi karanlıktan aydınlığa çıkarmış, bize doğru yolu göstermiştir.
Bütün bunlara rağmen yine de bizler zaman zaman kabahat işleyerek kulluk vazifemizi
tam olarak yerine getiremeyiz. Bu durumda bile O bize merhamet eder ve bizi
bağışlar. Çünkü O, müminlere karşı çok merhametlidir. Ayrıca sürekli olarak O’nun
emrine itaat eden melekleri de, O’nun emrine uyarak bizim bağışlanmamızı O’ndan
niyaz ederler.
Sabah akşam tespih etmeyi üç şekilde anlayabiliriz. Birincisi; namaz vakti olarak
sabah ve akşam namazlarının vakitleridir. Yani bu iki namaz vaktinin önemine
vurgu yapılmıştır. Bu namazlara dikkat etmemiz gerektiği açıklanmıştır. İkincisi;
zaman olarak sabah ve akşam vakitleridir. Bu vakitler genellikle insanların uykuda
olabilecekleri saatlerdir. Bu saatlerde uyanık olmaya ve bu zamanların bir kısmını
Allah’ı zikir ile geçirmeye işaret edilmiştir. Üçüncüsü ise günün bütün vakitleridir.
Türkçemizde “gece-gündüz”, “sabah-akşam”, “olur-olmaz” zamanda gibi tabirler,
bütün günü anlatmak için kullanılır. Buna benzer tabirler Arapçada da bulunmak-
tadır (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, 1971, 6/3910). Bu duruma göre;
yatağımıza yatmadan önce, yatağımızdan kalkınca, bir işimize başlarken, o işimizi
yapmaya devam ederken, işimizi bitirince, günün belirli zamanlarında Allah’ı anacağız,
Bismillah, elhamdülillah, Lâ ilâhe illallâh, Allahu ekber, yâ Allah, sübhânallah…
vb. zikirlerle; şu çiçeği Allah ne güzel yaratmış, bu kâinatın düzeni ne kadar mükemmel,
bu yağmuru Allah nasıl yağdırıyor, bu işi yapacağım ama Allah’ın rızasına
aykırı bir şekilde yapmamaya dikkat edeyim gibi duygu ve düşüncelerle hareket
etmek de, bütün gün Allah’ı zikretmek anlamına gelir.
Rabbimiz yüce kitabımızın başka bazı ayetlerinde de; biz onu anarsak onun da
bizi anacağını haber vermekte (Bakara, 2/152) ve içimizden yalvararak, O’ndan korkarak
yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikretmemizi (A’râf, 7/205), bütün benliğimizle
ona yönelerek adını anmamızı (Müzzemmil, 73/8-9) emretmektedir. Ayrıca
göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde,
bizim gibi akıl sahipleri için ibretler olduğunu, ayaktayken, otururken ve yan yatarken
bile Allah’ı düşünüp anmamızı, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünmemizi
ve “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş
azabından koru” (Âl-i İmrân, 3/190-191) dememiz gerektiğini bize haber vermektedir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“Azîz ve celîl olan Allah şöyle buyuruyor: Kulum kendi hakkında benim nasıl hüküm
vereceğimi zannederse, ben öyle hüküm veririm. Kulum beni anarken ben muhakkak
onun yanında olurum. Eğer o beni gönlünde gizlice zikrederse, ben de onu nefsimde gizlice
zikrederim. Eğer o beni bir cemaat içinde zikrederse, ben de onu daha hayırlı bir cemaat
içinde zikrederim. Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum
bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse, ben ona
koşarak varırım” (Müslim, “Zikir Dua Tevbe ve İstiğfar”, 48/1, III/2061).
Bu hadis-i şerifte bir benzetme yapıldığını elbette fark ediyoruz. Allah’ın bizim
yanımızda olması, bizi zikretmesi, bize yaklaşması, bize koşarak gelmesi, O’nun kullarına
çok yakın olduğu, yaptıklarını bildiği ve dualarına icabet ettiği anlamına gelir.
Biz Rabbimize kalpten inanacağız, O’nu dilimizle ve kalbimizle zikredeceğiz,
her işimizi yaparken O’nun bu konuda bize neleri emrettiğini, neleri yasakladığını
düşüneceğiz ve ona göre davranacağız. O’nun rahmetine ve merhametine güveneceğiz,
O bizi affedecek, cennetleriyle ve nimetleriyle ödüllendirecek diye güzel zanda
bulunacağız. Yüce Rabbimiz de bizim bu güzel zannımızı değerlendirecek ve bizi
cennetleriyle ve nimetleriyle ödüllendirecektir. Bizi bağışlamaya muktedir olan Rabbimizin
cezalandırmaya da gücünün yettiğini hesaba katarak korku ile ümit arasında
olacağız. Zaten bize yakışan da, korku ile ümit arasında olmaktır.