Sayfalar

21 Mart 2013 Perşembe

ALAK SURESİ (1-2-3-4-5)


ALAK SURESİ (1-2-3-4-5)
Bu mübarek sûre, Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur. On dokuz âyet-i celîleyi içermektedir. İlk beş âyeti, Kur'an-ı Kerim'in ilk nazil olmuş olan âyetleridir. Bu sûre yukarıdaki "Ettîn" sûresinin bir açıklama ve izahı durumunda bulunmaktadır. Buna "îkra" sûresi de denilir. Mühim bir hayat maddesi olan Alâk tâbirini ve okuma emrini içerdiği için kendisine bu iki isim verilmiştir.
اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ
Ikra’bismi rabbikellezî halak(halaka).
Yaratan Rabbinin İsmi ile oku.

1.
ıkra'
: oku
2.
bi ismi
: ismi ile, adıyla
3.
rabbi-ke
: senin Rabbin
4.
ellezî
: o ki, ..... olan
5.
halaka
: yarattı

AÇIKLAMA 

Bismillâhirrahmânirrahîm
Yaratan Allah'tır. O yoktan var eder. O'nun İsmi'yle okumamız, okumaya başlamamız emrolunuyor.
خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
Halakal insâne min alak(alakın).
İnsanı bir alaktan (embriyodan) yarattı.

1.
halaka
: yarattı
2.
el insâne
: insan
3.
min alakın
: bir alaktan, bir yere bir noktadan bağlı olan şeyden, döllenmiş hücreden, embriyodan

AÇIKLAMA 

Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah insanı bir Alâk'tan yarattı. Bir yere bir noktadan bağlı olan şey embriyo'dur. O döllenmiş bir yumurtadır. En az bir milyon sperm ovuma ulaşmak üzere yola çıkarlar. Normal standartlarda sadece 1 tanesi döllenmeyi başarabilecektir. Çok nadir olarak daha fazla sperm döllemeyi başaracak olursa ikiz veya üçüz doğum söz konusudur.
اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ
Ikra’ ve rabbukel ekrem(ekremu).
Oku ve senin Rabbin, sonsuz kerem sahibidir.

1.
ıkra'
: oku
2.
ve rabbu-ke
: ve senin Rabbin
3.
el ekremu
: en çok kerem sahibi, sonsuz kerem sahibi

AÇIKLAMA 

Bismillâhirrahmânirrahîm
Rabbinin ismiyle başladığın okumaya devam et ve senin Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Mükerrem'dir, Kerim'dir. İkram eder, karşılıksız verir.
الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ
Ellezî alleme bil kalem(kalemi).
Ki O, kalem ile öğretti.

1.
ellezî
: ki o
2.
alleme
: öğretti
3.
bi
: ile
4.
el kalemi
: kalem

AÇIKLAMA 

Bismillâhirrahmânirrahîm
Allah kalem ile yazmayı öğretti. Fakat Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)'e bildiğimiz kalem ile yazarak öğretmeden O'nun kalbine Kur'ân'ı Hakk kalemiyle yazdı ve bütün Kur'ân'ı kalbinden okumasını öğretti.
عَلَّمَ الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
Allemel insâne mâ lem ya’lem.
İnsana bilmediği şeyleri öğretti.

1.
alleme
: öğretti
2.
el insâne
: insan
3.
: şey
4.
lem ya'lem
: bilmiyor

AÇIKLAMA 

Bismillâhirrahmânirrahîm
İnsana bilmediği şeyleri öğretti. Âdem (A.S) ve onun zürriyeti en az 48 nesil, ilk insanlar olmalarına rağmen kerpiçten evler yapıyorlar, buğdayı, unu, ekmeği, ateşi biliyorlardı.

Kur'an'ın ilk suresi bu suredir. Ve bu sure Allah'ın adı ile başlamaktadır. Resulullah'ı yönlendirdiği ilk esnada, yücelerin yücesi ile bağlantı kurduğu ilk anda, seçilmiş olduğu davet yolunda atmış olduğu ilk adımda onu Allah'ın adı ile okumaya yönlendirmektedir: "Oku yaratan Rabbinin adı ile." Ve sure Allah'ın adı ile başladığı gibi, Rabbin sıfatlarından olan yaratmanın ve hayata başlamanın kendisi ile sağlandığı yaratma sıfatı ile başlamakta ve Allah'ı "yaratan" diye nitelemektedir.
Sure sonra insanın yaratılmasını ve hayata başlamasını özel olarak ele almaktadır. "O, insanı bir kan pıhtısından yarattı". Evet Allah insanı, bu donmuş ve rahime yapışan bir damlacık kandan yarattı. İşte bu son derece sade ve küçük kaynaktan yaratılmıştır insanoğlu. Bu bir damlacık kan pıhtısı da Yaratıcının gücünü göstermekle birlikte ondan da öte O'nun keremini, ihsanını gösterir. Çünkü onun lütfu ile bu kan pıhtısı öğretilebilen ve buna dayalı olarak da, öğrenen insan seviyesine yükselmiştir. "Oku Rabbin en büyük kerem sahibidir. O insana kalemle yazmayı öğretti, insana bilmediğini öğretti."
Gerçekten insanın doğuşu ile vardığı son durum arasında son derece büyük bir aşamadır bu. Ama Allah'ın herşeye gücü yeter. ikramı çoktur. Zaten bu yüzden o baş döndürücü aşamayı gerçekleştirmiştir.
Bu gerçeğin yanısıra, öğretme gerçeği, Rabbin insanı "Kalemle" öğretme gerçeği ortaya çıkmaktadır. Çünkü kalem eskiden olduğu gibi bugün de, insan hayatına en geniş ve en derin etkiyi yapmış ve yapan öğretim aracıdır. O zamanlar bu gerçek şu anda bizim gördüğümüz ve insan hayatında bildiğimiz biçimi ile bu açıklıkta değildi. Ama yüce Allah kalemin değerini biliyor ve insanlığa gelen en son kutsal mesajın inmeye başladığı ilk anda ve Kur'an'ın ilk suresinde kalemin önemine dikkatleri çekiyordu. Halbuki bu kutsal mesajı getiren peygamber kalemle yazabilen birisi değildi.
Şayet Hz. Muhammed bu Kur'an'ı kafasından uydurmuş olsaydı, şayet bu Kur'an vahiy ürünü olmamış olsaydı ve eğer onun getirdiği çağrı kutsal mesaj olmamış olsaydı, kalemin önemini vurgulayan bu gerçek daha ilk anda kesinlikle ortaya çıkamazdı.
Sonra sure bilginin Alınacağı kaynağı gösteriyor. Bilginin tek kaynağının yüce Allah olduğunu, insanın bildiği ve bileceği herşeyi, şu varlık aleminin gizemlerine, şu hayatın ve insanın kendi nefsinin bilinmezliklerine dair çözebildiği neler varsa bunların tümünün kaynağının yüce Allah olduğunu belirtiyor. İnsanın tüm bildikleri, oradan, bir başkası daha olmayan bu tek kaynaktan, aldığını ifade ediyor.
Rasulullah'ın yüceler yücesi ile bağlantı kurduğu ilk anda inen bu biricik bölümle evet bu bölümle iman düşünce sisteminin geniş olan temeli atılmış oldu. Her iş, her davranış, her adım, her çalışma Allah'ın adı ile, O'nun adına yapılır. Allah'ın adı ile başlar, Allah'ın adı ile yürür, Allah'a yönelir ve sonuçta O'na varır. Allah'tır yaratan. O'dur öğreten. Doğuş ve başlangıç O'ndan dır. Öğretme O'ndan, bilgi O'ndan dır. İnsan öğrenebildiğini öğrenir. Öğretebildiğini öğretir. Ama bütün bunların kaynağı yaratan ve öğreten yüce Allah'tır. "O insana bilmediğini öğretti."
Rasulullah'a o andan itibaren hayatı boyunca bütün duygularına hakim olan, dilini Allah'a bağlayan, davranış ve yönelişine etki eden kalbinin daha ilk anda almış olduğu bu ilk Kur'an gerçeğidir. Çünkü bu gerçek imanın ilk temeli oluyordu.

DİPNOTLAR
1 Zımnen, “bu ilahî kelâmı”. İkra’ emri, “oku” yahut “telaffuz et/dile getir” olarak çevrilebilir. Birinci çeviri, bana göre, bu bağlamda daha tercihe şayandır; çünkü “telaffuz etmek/dile getirmek” kavramı, yalnızca o anda yazılı olan veya hafızada bulunan bir şeyi -anlayarak veya anlamadan- dil ile söylemeyi ifade eder; oysa “okumak”, bir dış kaynaktan, burada Kur’an mesajından, alınan sözleri veya düşünceleri, yüksek sesle olsun veya olmasın, ama anlamak niyetiyle bilinçli olarak zihnine nakşetmeyi ifade eder.
2 Bu iki ayette geçen haleka fiilinin geçmiş zaman halinde kullanılması, ilahî yaratma fiilinin (halk) sürekli tekrarlanmakta olduğunu göstermek içindir. Dikkati çeken bir husus da, bu ilk Kur’an vahyinin, insanın bir yumurta hücresinden -yani, döllenmiş bir yumurtacıktan- embriyonik bir gelişme göstermesine işaret etmesi ve böylece insanın biyolojik kökeninin ilkelliği ve basitliği ile zihnî ve ruhî potansiyelinin zıtlığını vurgulamasıdır: hayatın yaratılışının gerisinde bulunan bilinçli bir planın ve amacın varlığına işaret eden bir zıtlık.
3 “Kalem”, burada yazma sanatının veya, daha spesifik olarak, yazı yoluyla kaydedilen bütün bilgilerin sembolü olarak kullanılmıştır: ve bu, 1. ve 3. ayetlerin başındaki “Oku!” sembolik çağrılarını da açıklamaktadır. İnsanın, düşüncelerini, tecrübelerini ve kavrayışlarını, yazılı kayıtlar aracılığıyla bireyden bireye, kuşaktan kuşağa ve bir kültür çevresinden diğerine aktarması yeteneği, insan bilgisinin toplamına bir birikim karakteri kazandırır; ve Allah vergisi yetenek sayesinde her birey, insanlığın kesintisiz bilgi birikiminden şu veya bu yolla yararlandığından, burada, tek tek bireylerin kendi başlarına bilmedikleri -ve aslında bilemiyecekleri- şeylerin “Allah tarafından insana öğretildiği” kaydedilmiştir. (İnsanın, kendisini biyolojik bir varlık olarak yaratan ve ona bilgi elde etme iradesi ve yeteneği veren Allah'a kesin bağımlılığının bu şekilde iki kez vurgulanması, nihaî şeklini, sonraki üç ayette almaktadır.) Ayrıca, Allah'ın insana “öğretme”si (veya “belletmesi”) aynı zamanda, O'nun yalnızca beşerî tecrübe ve akıl ile oluşturulamayan ruhî hakikatleri ve manevî/ahlakî ilkeleri/ölçüleri peygamberler aracılığıyla vahyetmesini de göstermektedir: ve böylece, ilahî vahiy olgusunun çerçevesi oluşturulmuş bulunmaktadır.
4 Lafzen, “dönüş (er-ruc‘â) Rabbinedir”. Bu isim, burada iki anlamda kullanılmıştır: “herkes mutlaka hesap için Allah'ın huzuruna getirilecektir” ve “var olan her şey asıl kaynağı olan Allah'a geri dönecektir”. Nihaî analizde, 6-8. ayetlerde ifade edilen düşünce, insanın kendine yeterli olduğu ve dolayısıyla “kendi kaderinin efendisi” olduğu şeklindeki küstahça iddiayı saçma görerek reddeder; ayrıca bütün ahlakî kavramların -iyi ile kötü, doğru ile eğri arasındaki ayrım ölçülerinin- insanın bir Üstün Güc'e karşı sorumluluğu kavramı ile kopmaz şekilde bağlı olduğuna işaret eder: başka bir deyişle, “ahlakîlik” kavramı, böyle bir sorumluluk hissine -ister bilinçli isterse bilinç altında olsun- dayanmadığı zaman bütün anlamını kaybeder.





Alak Suresinin bu ayetlerini erişebildiğim birçok  tefsiri birleştirerek anlaşılır şekilde düzenledim.Sizlerle paylaşmak istedim.Allah'ın selamı üzerinize olsun.

Hiç yorum yok: