Sayfalar

17 Mayıs 2013 Cuma

DUANIZ OLMASA RABBİM SİZE NE DİYE DEĞER VERSİN


DUANIZ OLMASA RABBİM SİZE
NE DİYE DEĞER VERSİN


“(Ey Muhammed!) De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin!
Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.”
 (Furkan, 25/77)
Kâinatın tek yaratıcısı olan Rabbimiz, bizleri akıl ve irade başta olmak üzere
sayılamayacak nimet ve imkânlarla donatmış, bu nimetlerini ruh ile tamamlamıştır.
Bu özelliklerimiz bizi diğer yaratıklardan üstün ve Yaratanımız karşısında sorumlu
kılmaktadır.
Bizler boş yere yaratılmadığımız gibi, başıboş da bırakılmış değiliz. Allah’ın yeryüzündeki
halifesi ve yaratılmışların en şereflisi olan biz insanlar, herhangi bir yaratığa
kul, köle olmak için değil, en geniş anlamıyla yeryüzünde O’nun iradesi ve
istekleri doğrultusunda yaşamak üzere yaratılmış bulunmaktayız. Nitekim yüce kitabımız
Kur’an, bizlerin Allah’a kulluk amacıyla yaratıldığımızı (Zâriyât, 51/56), dünya
mutluluğunu elde edebilmemizin ve ebedî imtihanı kazanabilmemizin bu amacı
gerçekleştirmemizle mümkün olabileceğini, Allah’ımıza sığınmadan, O’nun yardımını
almadan bunu başaramayacağımızı haber vermektedir.
Yeryüzündeki her şey biz insanlar için yaratılmış (Bakara, 2/29) ve hizmetimize
(Lokman, 31/20) verilmiştir. Bizlere verilen bu değer/önem karşısında akıl ve irade
sahibi insanlar olarak bize düşen görev, yaratılış gayemize uygun davranmak, yaratanımızı
tanımak ve O’na ibadet/dua etmektir. Bu ayette, insanın ancak Allah’a bu
yönelişiyle, O’nun katında değer kazanabileceği belirtilmiştir.
“Dua” kelimesi çeşitli âyetlerde; “Allah’a ibadet etme, yakarma, istek ve ihtiyaçlarını
O’na arz ederek lütfunu dileme, seslenme ve yardıma çağırma…” gibi anlamlarda
kullanılmıştır. Dua, bütün benliğimizle Allah’a yönelerek maddî ve manevî
isteklerimizi O’na arz etmemiz ve O’na niyazda bulunmamızdır. Bir başka deyişle
dua sınırlı, sonlu ve âciz olan bizlerin sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğumuz
bir köprüdür.
Dua, aynı zamanda zikir ve ibadettir. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.s), “Dua
ibadetin özüdür” (Tirmizî, “Da’avât”, 1) buyurmuştur. En önemli ibadet olan namazımız
da, “dua” kelimesiyle ifade edilmiştir (En’âm, 6/52; Kehf, 18/28). “Namaz” anlamında
kullanılan “salât” kelimesinin asıl manası da “dua”dır.
Başımız dara düştüğünde dua etmemizin yanı sıra özellikle refah ve rahatlık durumlarımızda
da ibadet ve dua ederek Rabbimizi hatırlamamız kulluğumuzun bir
gereğidir. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Allah’ın emir ve yasaklarını gözet ki, O’nu önünde bulasın. Bolluk içindeyken (emirlerine
bağlı kalmakla) sen Allah’ı tanı ki O da darlığa düşünce (kurtarmak suretiyle) seni
tanısın.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 307)
Şunu da unutmayalım ki ibadet/dua etmeye ihtiyacı olanlar biz kullarız. Allah’ımızın
hiçbir şeye ve bizim kulluğumuza ihtiyacı yoktur. Bu husus (manası Allah’a,
sözleri Peygamberimize ait) kutsi bir hadiste şöyle açıklanmıştır:
“…Ey kullarım! Bana zarar verme mevkiine ulaşamazsınız ki bana zarar veresiniz!
Bana fayda sağlama mertebesine de ulaşamazsınız ki bana menfaat sağlayasınız…” (Müslim,
“Birr”, 55; Tirmizî, “Kıyamet”, 49)
Akıl ve irademizle, inanç ve eylemlerimizi seçme ve gerçekleştirme hususunda
özgürlük verilen bizlerin, yaratılışımızdaki amaca aykırı bir tavır sergilememiz
çıkmaz bir yoldur. Biz insanlar için en büyük suç, -ister sözlerimizle ister davranışlarımızla
olsun- kendi benliğimizi, gerçek insanlığımızı ve insanlık değerimiz olan
izzet ve onurumuzu kazandıracak olan Allah’ın dinine ve O’na kulluğuna önem
vermememizdir.
Bizleri yaratan, yaşatan ve rızık veren Rabbimize dua/ibadet etmez isek; bizlere
yüce Yaratıcımız tarafından ihsan edilen üstün değerin kıymetini bilmemiş, O’nu
yalanlamış ve O’nun katında “önemsiz /azabı hak etmiş bir varlık” hâline gelmiş oluruz.
Zira “Dua/Kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme
gireceklerdir.” (Mümin, 40/60)
Öyleyse böyle bir duruma düşmekten sakınalım. Her zaman Rabbimizle irtibatımızı
sürdürelim. Çünkü dua biz müminlerin tüm hayatımızı kapsayan sürekli bir
kulluktur.

Hiç yorum yok: