Sayfalar

10 Mart 2014 Pazartesi

RABBİMİZİ TANIYALIM

RABBİMİZİ TANIYALIM




“Hamd, âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (ahiret
gününün) maliki Allah’a mahsustur. (Allah’ım!)Yalnız sana ibadet ederiz ve
yalnız senden yardım dileriz.” (Fâtiha, 1/2-5)
Kâinatta, insanoğlunun sahip olduğu pek çok güzel ve aşkın duygunun kaynağı
Allah’tır. İnsana bilmediklerini ve yücelmenin yollarını öğreten Rabbimiz aynı
zamanda bu üstün ve aşkın vasıfların da olması gereken en üst noktasına sahiptir.
Mesela, O cömertliğin kaynağıdır ve kullarına karşı son derece cömerttir. Yine O
adaletin kaynağıdır ve kullarına karşı son derece âdildir. Nerede olursak olalım bize
adaleti emreden de O’dur. Bu vasıfların en zirvesine sahip olmak ise “İlah” olmayı
gerektirir. “İlah” her şeye gücü yetebilen, her şeyin sahibi ve yaratıcısı olabilendir.
Kâinatın Rabbi olan Allah bu ve benzeri güzel isim ve vasıflara sahip olduğu için
O’nun ilahlıkta eşi ve benzeri yoktur. Fatiha suresinin bu ayetlerinde ilahlık vasıflarından
birkaç tanesi en güzel şekilde anlatılmaktadır. Öyleyse bu vasıfları kendinde
bulunduran Allah’a hamdetmek, O’na övgüde bulunmak bizim en önemli görevlerimizden
biri olmalıdır. Bu ayetlerin gereği olarak da ibadet sadece Allah’a yapılır;
dua O’na edilir ve yardım da yalnızca O’ndan istenir.
Fatiha suresinde yüce Yaratıcının ilk vasfı, “âlemlerin Rabbi” olmasıdır. Kâinatı
yoktan var eden Rabbimiz, her şeyi öylesine mükemmel ve kusursuz yaratmıştır
ki, O’nun yarattıklarında en ufak bir düzensizlik ve uyumsuzluk göremeyiz.
Rabb terbiye eden, her şeye görevini en güzel biçimde öğreten demektir. Kâinattaki
bütün varlıkları terbiye ederek onlara görevlerini öğreten yüce Rabbimiz, güneşe
her gün doğudan doğması ve batıdan batması, aya kendi yörüngesinde gitmesi,
ağaçlara insanlar için meyve vermesi gerektiğini öğretendir. İneğe kan ve dışkıya
karıştırmadan süt yapma kudretini veren, arıya çiçeklerden öz alıp şifa kaynağı
balı yapması gerektiğini belleten O’dur. Yeni doğan bir ördeğe yüzmesi gerektiğini,
yumurtadan yeni çıkan deniz kaplumbağalarının denize ulaşması gerektiğini ilham
eden de O’ndan başkası değildir. Kısacası O, kâinata ve kâinattaki tüm varlıklara
görevlerini öğreten; bu mükemmel düzeni kusursuzca sağlayandır.
Namazların her rekâtında okuduğumuz Fatiha suresinde Cenâb-ı Hakk’ın ikinci
vasfı “rahmân ve rahîm” olmasıdır. Rabbimiz rahmân isminin gereği olarak öylesine
merhametlidir ki, bu dünyada kendine inanan ve inanmayan bütün insanlara her
türlü nimetini sunmuştur.
Hem kendimizde, hem de dışımızdaki dünyada varlığını her an gördüğümüz
ve kaybettiğimizde ancak kıymetlerini bilebileceğimiz bu nimetleri nasıl inkâr edebiliriz
ki! Varlığın mükemmelliğini görmemize yarayan gözler, doğruluğun sesini
duymamıza yarayan kulaklar, hakikatin kendisini söylemeye yarayan dil hep O’nun
ihsanı değil mi? Aklımızı ve gönlümüzü bu nimetlerin kadrini bilelim diye bizlere
bahşeden Rabbimiz ne kadar da merhametlidir!
Kim, özenle döşenen bu eşsiz dünyamızda kendine yer bulamadığını, her şeyiyle
bir mucize olan hava, su ve topraktan istifade edemediğini, güneşin kendini ısıtmadığını,
arının kendine bal vermediğini iddia edebilir ki?
Bu dünyada nimetlerini herkese hiçbir ayırım yapmadan sunduğunu ifade eden
Rabbimiz Rahman suresinde bu cömertliğini sık sık şöyle tekrar etmiştir: “Rabbinizin
hangi nimetini yalanlayabilirsiniz?” (Rahmân, 55 /13, 21, 32) Öyle ya gerçekten âdil
isek verdiği hangi nimeti görmezden gelebiliriz ki!
Rahîm ise rahmeti süreklilik ifade eden demektir. Rabbimiz, bu dünyada bütün
kullarına nimetlerini dağıtmıştır. Ama rahim isminin gereği olarak ahirette yalnızca
kendine inanan ve bu dünyada güzellikler üretip ahlakıyla da örnek olan biz mümin
kullarına her türlü nimetini, cennetini ve hoşnutluğunu bahşedecektir.
Fatiha suresinde Rabbimizin son özelliği “hesap gününün sahibi” olmasıdır. Hesap
günü, öldükten sonra herkesin yaptıklarından sorguya çekileceği gündür. Peki,
ne demektir o zaman Allah’ın hesap gününün sahibi olması? Yani, O bu dünyada
herkesi inanıp inanmamakta serbest bırakarak kimsenin ne yaptığına ve ne yapacağına
karışmamıştır. Ama o gün, kıyamet günü O, herkesin hesabını teker teker
en ince ayrıntısına kadar alacaktır. O, bu dünyada nasıl yaşadığımızdan tutun da,
ömrümüzü ne işlerle ve hangi uğurda geçirdiğimizden, kullandığımız her türlü nimetten
hepimizi sorguya çekecek ve yaptıklarımızın karşılığını en ufak bir haksızlığa
uğratmadan bize verecektir. Yani o gün tek hâkim O’dur. Bu yüzden herkes o
günde O’nun huzuruna getirilir. Orada artık hesapların alınma zamanı gelmiştir.
Onun defterinde her şey kayıt altına alınmıştır. Öyle ki küçük büyük bütün yaptığımız
işler önümüzdedir. O’nun terazisi o kadar hassastır ki, herkes ne işlediyse
onu bulur. Kimseye zerre kadar haksızlık yapılmaz. O gün her şey adaletle çözüme
kavuşturulur.
Bütün bu mükemmel vasıfların sahibi olan Rabbimizi övmek, O’nu her türlü eksiklikten
uzak tutmak ve O’na şükretmek hepimizin görevidir. O’na teşekkür ise O’na dua
etmek ve sadece O’na kulluk ile mümkün olabilir. Kulluğun özü ise saygı ve içtenlikle,
O’nun yasakladıklarından uzak durmak ve emirlerini yerine getirmektir.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

evet kesinlikle,şu kainata bakmak yerine,kainatı görebilsek,Rabbimin biz kullarına sunduğu onca nimet ve ilham karşısında dilimizin lal olması gerekirdi.Kulluğun özünü yaşamamız duasıyla...Kaleminize sağlık..

♥pemb€sinti♥ dedi ki...

O'na layık olanlardan olalım inşAllah..