Sayfalar

23 Nisan 2013 Salı

ALLAH, BİZE ŞAH DAMARINDAN DAHA YAKINDIR Kâf, 50/16



ALLAH, BİZE ŞAH DAMARINDAN
DAHA YAKINDIR



“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz
biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 50/16)
“Yakın” ve “uzak” ifadelerini duyduğumuzda, hemen hepimizin belleğinde
onlarla ilgili bir anlam canlanır. Bu tür ifadeler çoğunlukla zaman ve mekânla ilgili
kavramlar olarak zihin dünyamızı meşgul eder. Maddî olan ve bir mekânda
yer tutan varlıklar, birbirlerine göre yakında veya uzakta bulunurlar. Masanın bize
uzaklığı, yakınlığı gibi… Oysa insan zihninin tasavvur edebileceği her türlü madde
ve mekândan münezzeh olan yüce Rabbimiz, yarattığı varlıklara “habl-i verid-şah
damarından” benzetmesiyle kendi nefislerinden daha yakın olduğunu ifade etmektedir.
Habl-i verid; insanın beynine kan taşıyan ve hayati önem taşıyan ana damarlardır.
Onların işlevsiz hâle gelmesi hâlinde, beyin fonksiyonlarını tamamen kaybeder,
hayat durur. Tabii ki bu mesaj, yakınlığın odağındaki varlık olan insanadır. Bu
itibarla habl-i veridsiz yaşayamayan insanın, kendisini uzak hissettiği Rahman’dan
yoksun olarak yaşaması da düşünülemez. Aynı şekilde, geçmiş ve gelecek gibi
kavramlara yüklediğimiz anlamlarla ifade ettiğimiz zamandan da münezzeh olan
Rabbimiz, her bir varlığa onun nefsinden daha yakındır. Bu itibarla yakın ve uzak
kavramları, maddi ve manevi yönden bakış açımızın oturduğu zemine ve algı gücümüze
göre farklı anlamlar ifade etmektedir. Görülen o ki, Rahman ve Rahim olan
Allah’ın, yarattıklarına yakınlığı ve mahlûkatın ondan uzaklığı, zaman ve mekân
ölçüleriyle izah edilemez. Ayette yer alan “yakın olma”, mesafe ve mekânla bir ilgi
kurulduğunda bizleri yaratan yüce Rabbimiz ile ilintilendirilmesi imkânsızdır.
* Dr. Yaşar YİĞİT
39
Allah’ın kuluna, onun hayatiyetinde çok önemli bir görevi yerine getiren şah
damarından daha yakın oluşu, şüphesiz onun her türlü ihtiyaçlarını bizzat görmesi,
hücrelerindeki her türlü icraatı kudret ve ilmiyle yapması, insana kendi nefsinden
daha merhametli olması gibi manalar taşır. Kulun Allah’a yaklaşması ise, onun
razı olduğu bir kul olma vadisinde attığı adımlarla yakından ilgilidir. Şüphesiz
imanımızdaki güç, amelimizdeki ihlas ve samimiyet, bizleri Mevlamıza yakınlaştıran
temel vasıtalardır.
İnancımıza göre bizleri yoktan var eden yüce Rabbimiz, gizli-açık her türlü
duygu ve eylemimizden haberdardır. O, bizim kalbimizin derinliklerinde, dua ve
niyaz, sevgi ve nefret, kin ve haset adına gizlediklerimizi de açığa vurduğumuzu
da çok iyi işitendir, bilendir. Varlıkta ve darlıkta, sevinçte ve kederde, gece ve gündüzde
O’na yönelişimizden haberdardır. Açık bir ifadeyle O (c.c) , bizi bizden iyi
bilendir, bize bizden yakındır. O, Alîmdir, Basîrdir, Semîdir. Nitekim gönül dostu
büyük âşık Yunus Emre;
“Sensin bize bizden yakın
Görünmezsin hicap nedir?” dizeleriyle, Rabbimizin bu yakınlığını dile getirmektedir.
Yüce Rabbimiz, kullarına olan yakınlığını bir başka ayette şu şekilde beyan
ediyor:
“Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana
dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma
cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki doğru yolu bulmuş olurlar.” (Bakara,
2/186)
Yüce Rabbimize olan yakınlığımızın artması için onun rızasına uygun bir yaşam
tarzını seçmemiz gerekir. Şüphesiz O’nun rızasının olduğu amellerde hem
kendimize hem de topluma karşı bir fayda, maslahat söz konusudur. Peygamberimiz
(s.a.s), bir hadislerinde şöyle buyurdular:
“Ey insanlar! Yüce Allah temizdir, temiz olandan başka bir şey kabul etmez. Allah’ın
müminlere emrettiği şeyler, peygambere emretmiş olduklarının aynısıdır. Nitekim Allah
Teala (peygamberlere); ‘Ey peygamberler, temiz olanlardan yiyin de salih amel işleyin’
(Mü’minun, 23/51) emretmiş, müminlere de; ‘Ey iman edenler, size rızık olarak verdiklerimizin
temizlerinden yiyin” (Bakara, 2/172) diye emirde bulunmuştur. Sonra seferi
uzatıp, saçı başı dağınık, toz toprak içinde kalan ve elini semaya kaldırıp ‘Ey Rabbim,
ey Rabbim’ diye dua eden bir yolcuyu zikredip, dedi ki: Bu yolcunun yediği haram, içtiği
haram, giydiği haramdır ve (netice itibariyle) haramla beslenmektedir. Peki, böyle bir
kimsenin duasına nasıl icabet edilir? buyurdular.” (Müslim, “Zekât,” 65)
Bu hadisten de anlaşılacağı üzere Yaratanımıza olan yakınlığımız, O’nun dua
larımıza icabeti, kulluğumuzun rızasına uygunluğu, yediğimiz içtiğimiz, kazandığımızla
yakından ilintilidir.
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, insan aciz bir varlıktır. O zaman kendinin
çok güçlü ve kudretli olduğunu düşünür. Ancak hayatında karşılaştığı çoğu olay
onun o kadar da güçlü bir varlık olmadığı hissini adeta ona haykırır ve ona “sen
muhtaç, aciz, sınırlı gücü ve kudreti olan bir varlıksın” der. İşte bu noktada insan
kendisine her dem yakın olan bir varlığa inanma, ona yönelme ihtiyacı duyar.
Kalabalıkların yalnızlığında, karanlıkların derinliğinde, çaresizliğin insanı mahkûm
ettiği anlarda, gönlün ve zihnin açmazlarında, Rabbe dayanmaya, ona güvenmeye,
kendini onun yanında hissetmeye muhtaç olur. İşte O Yaratan, insanı yalnız bırakmadığını,
ona ondan daha yakın olduğunu bildiriyor. Bizler de bu inanç ve düşünceyle,
asla yalnız olmadığımızı unutmayalım. Zira Rabbimiz bize şah damarımızdan
daha yakındır.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Peki biz, bize şah damarından daha yakın olana ne kadar yakınız?

Unknown dedi ki...

Kendi adıma ne kadar yakın olduğumu maalesef bilmiyorum..