Sayfalar

22 Nisan 2013 Pazartesi



ALLAH, BİZE YAKINDIR


Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok)
yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde
doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”
(Bakara, 2/186)
İnsan, Allah’a yakın olması ve Rabbini hatırından çıkarmaması gerekirken, bazen
şeytanın aldatması neticesinde Rabbi ile arasına duvarlar girer, ümitsizliğe kapılır,
Rabbinin huzuruna varmaya, O’na el açıp yalvarmaya yüzünün olmadığını düşünür.
Rabbinin artık onu affetmeyeceğini ve dualarına cevap vermeyeceğini düşünür.
Bu, ne kadar da yanlış bir düşünüştür! Hâlbuki Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Biz ise ona (ölüm hâlindeki insana) sizden daha yakınız.” (Vâkıa 56/85)
“Çünkü Biz ona (insan) şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 50/16)
“Allah, kişi ile kalbi arasına girer.” (Enfâl, 8/24)
Kulluğa sığmayan davranışlarına rağmen, Rabbimiz yine kulunun dönüşünü
bekliyor. O’na yakın olmak, O’na dost olmak için araya bir aracı sokmaya gerek
yok. Yeter ki gönülden arzu edilsin ve niyetler samimi olsun. Rabbine direk ulaşamayacağını,
bunun için illa da aracıya gerek olduğunu söylemek, Allah ile kulları
arasına set çekmektir. “Nasıl ki devlet başkanının huzuruna çıkmak için randevu
alabilecek aracıya ihtiyaç varsa, aciz ve günahkâr bir kulun da Allah’a ulaşması için
bir Allah dostuna ihtiyacı var” gibi bir mantıkla hareket etmek son derece yanlıştır.
Bütün bunları yüce Allah reddediyor ve kullarına “yakınım” buyuruyor.
* Mehmet KAPUKAYA
42
İslam inancı, “aracı olmadan Allah’a ulaşılamaz” gibi mesnetsiz bir görüşü kabul
etmez. Yüce Allah’a dua eden kişi, duasının kabul edilmesi için acele etmeden ve
O’nun kendine çok yakın olduğu bilinciyle dua etmelidir. Allah onların dualarını
kabul edeceği en uygun zamanı onlardan iyi bilir. En önemli hususlardan birisi sağır
birine işittirir gibi dua edilmemelidir.
Ebû Musâ (r.a) anlatıyor: “Peygamber (s.a.s) ile bir seferde idik. Tepeye çıkınca
yüksek sesle tekbir getirmeye başladık. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s);
“Nefislerinize karşı merhametli olun. Zira sizler, sağır veya gaip birisine dua etmiyorsunuz”
(Buharî, “Da’avât”, 50, 67) buyurdu.
Bazen kul sözle değil, hâliyle kendini Allah’a arz eder, bu durum ihlas derecesine
göre, bazen dualardan çok daha etkili olur.
“Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları
sevmez” (A’râf, 7/55).
Bu konuyu Merhum Hamdi Yazır’ın nefis yorumu ile bitirelim:
“ ‘Ben yakınım’ buyurulup ‘kullarım bana yakındır’ buyurulmaması da gayet
anlamlıdır. Çünkü kul, varlığı mümkün olduğundan, kul olması yönüyle yokluğun
merkezinde ve faniliğin en aşağı noktasındadır. Bunun Hak Teâlâ’ya bizzat yaklaşması
mümkün değildir. Bu bakımdan yakınlık kul tarafından değil, Allah tarafındandır.
Dua eden kimsenin gönlü, Allah’tan başkasıyla meşgul olduğu müddetçe gerçekten
dua etmiş olmaz. Allah’tan başka şeylerin hepsinden uzak olduğu vakit de Hakk’ın
birliğinin marifetine dalar. Bu makamda kaldıkça kendi hakkını düşünme ve insanlık
nasibini talepten kaçınır, bütün vasıtalar kaldırılır ve o zaman Allah’ın yakınlığı hâsıl
olur. Çünkü kul, kendi arzusuna yönelik olduğu sürece Allah’a yaklaşamaz, o arzu
engelleyici bir vasıta olur. Bu kaldırıldığı zaman ise; ‘Ben işimi Allah’a bırakıyorum.
Şüphesiz ki Allah kullarını görür.’ (Ğâfir, 40/44) âyetindeki havale, tam bir samimiyetle
ortaya çıkmış bulunur. Göz, Hakk’ın gözü olarak görür; kulak, Hakk’ın kulağı
olarak işitir; kalp Hakk’ın aynası olarak bilir, duyar, ister. O zaman milyonlarca
sebeplerin, asırlarca zamanların yapamadığı şeyler, Allah’ın dilemesi hükmüyle, ‘ol’
demekle oluverir.” (Hak Dini Kur’an Dili II, 11)

1 yorum:

Gülten Bostancı dedi ki...

Allah razı olsun :)